17 Mayıs 2012 Perşembe

taktik ve strateji




benim taktiğim
sana bakmak
nasıl olduğunu öğrenmek
nasılsan öyle sevmek seni

benim taktiğim
seninle konuşmak
seni dinlemek
aramızda kelimelerden
yıkılmaz bir köprü kurmak

benim taktiğim
senin anılarına karışmak
nasıl ve ne sebeple
bilmiyorum ama
seninle karışmak

benim taktiğim
samimi olmak ve
senin de samimi olduğunu bilmek
seninle hiç -mış gibi
yapmamak, bu sayede
aramızda bir perdeye
ya da uçurumlara
izin vermemek

stratejim ise
taktiğimden biraz farklı
çok daha derin
çok daha basit

stratejim
nasıl ve ne sebeple
hiç bimiyorum ama
sonunda beni yanında
isteyeceğin o günü beklemek.



mario benedetti

13 Mayıs 2012 Pazar

annemden ozur dilerim



musadenizle cocukluguma dair hatirladigim en guzel anilardan birini anlatacagim. 5 ya da 6 yasindayim. yazlari gozumu acar acmaz sokaga kosuyorum. hakem bitis dudugunu calana kadar; yani aksam ezani okunana kadar da sokaktayim. sabahtan aksama kadar sokakta mesai yaptigimiz icin de bazi temel gereksinimlerimiz oluyor tabi. ve bazi arkadaslarimiz (kesinlikle ben degil) bu ihtiyaclarini "anneeaa ekmek arasi yap" ya da "aneeaa sepetle su sal" diyerek giderebiliyor. hatta eve gitmemek icin bos arsaya iseyenler bile var ki erkek olmanin ilk ve tek ozenilesi yanini bu zannediyoruz. 




annemi kizdiran ikinci sey de bakkaldan adi sani belli olmayan seyler almak. elimde cips gorse dunyayi basima yikar! hani su kartal arabalarin arkasinda kiloyla satilan gofretler vardi ya, ben yillarca onun hayaliyle yasadim. muzlu goflet hayali, saka degil. iste ben onu universiteye basladigimda yiyebildim. benim icin bir amsterdam olan bilecik'te bu ozgurlugu tattim. naylon torbada pazardan aldigim bayat gofreti tadinca annemin kiymetini bir kez daha anladim, o ayri. 

 yasaklar arzulari doguruyor malumunuz. hala meybuz yiyememis olmanin ezikligini hissediyorum misal. ki bugun ustune para verseler yemem. annemin evde yaptigi meybuzlari gizli gizli evde yemek (mahallenin cocuklarina madara mi olsaydim) hepsinden de guzeldi. 







bir de seyyar satici zaafim var ki sormayin. bunun da temelini o yillarda attim. cok sevdigim bir ersin karabulut hikayesi var tam da bu konuyla ilgili. altta gorselde de goreceksiniz. o pembe tatlidan ben de yiyemedim. acin acimdir ersin kardes! bugun dunyanin en guzel kunefesi, en sahane cikolatali kruvasani ve hatta en mukemmel cikolatali pastasi bile bana o tadini bilmedigim pembe tatlidan daha lezzetli gelmiyor arkadas. nasil islemisse bilinc altima. 





konuyu cok dagittik. buraya kadar hala okumaya devam edenlere tesekkurlerimi sunaraktan konuyu toparliyorum. dikkat cekmek istedigim noktalar var. annemin kizdigi iki sey var;




1.sokaktan ona bagirip bir sey istemek


2.sacma sapan seyler satin almak



yine sicak bir yaz gunundeyiz. babam isten gelene kadar sokakta son dakikalarimizi geciriyoruz. o aralar niyet diye bir sey cikmis. nasil anlatayim, fakir kinder surprizi desem? boyle 40-50 tane hediyenin oldugu bir kartela var. siz bir numara satin alarak karsiligindaki kutuyu kaziyorsunuz. ama ne hediyeler var. 18 vitesli dag bisikletinden, walkman'e kadar uzanan hayli genis bir yelpaze. nedense daha onlarin kimseye ciktigi gorulmemis. bize hep borunun ucundaki topu ufledigimiz garip nesne, ucundaki plastigi cekince ucan helikopterimsi sey, leblebi tozu gibi sikko seyler cikiyor; ama yilmiyoruz!





evet ne diyorduk, onemli olan niyet. simdi burdan sonra canlandirma teknigiyle ilerleyecegiz sevgili okurlar. kafanizda yaz sicaginda gunde elli kez iki cocuk tarafindan aksama kadar cildirtilmis bi anne dusunun. saatin de artik aksam 6-7 oldugunu. ki bu saatler babamin eve donme, annemin de yemek hazirlama ritueline denk geldiginden en civcivli saatler. ben de tam bu zaman diliminde zile basip "anneeaa cama cik" diyorum. bu hikaye su haliyle bile temiz bir kotegi hak ediyor; ama durmak yok yola devam! bundan sonraki diyalogumuz yaklasik olarak su minvalde ilerliyor;



-yavrum eve gel


-anneaa nolur biraz daha kaliym


-annecim baban gelecek


-anneea lutfeenn. 





(tabi is buraya gelene kadar annem ismar ediyor, goz ediyor; ama anlayan kim. o sevgi sozcuklerinin gaziyla ilerliyorum ben. cok sonradan ogrendim ki onlar birini dovmeden once gelen sinyallermis)


-anneaa para atsanaa


-cigdem eve gel


-annee lutfeenn 1000 lira at noluur


-cigdem eve gel diyorum!!





(derken kadraja alt komsunun kocasi giriyor. uc oglu var, hic kizi yok. bugun de oyle olmak kaydiyla beni kendi evladi gibi sevdigini soyluyor. ve yanima geliyor)



-ne istiyorsun cigdemcim ne oldu?


-bi sey alicam da annem para vermiyor. 


-tamam al ben vereyim.





yalandan iki olmazlaniyorum. sonra elimde parayla isik hiziyla bakkalda aliyorum solugu. hemen kaziyorum niyeti. vee karanlikta parildayan fosforlu vampir disi kazaniyorum! (ahahahaha sunu yazarken bile o kadar guluyorum ki. lutfen gozunuzde canlandirmaya devam) 



o sevincle eve kosuyorum. kapiyi caliyorum, agzimda vampir disi. ve tam o an isik sonuyor, o zaman sensorlu lambalar yok. annem kapiyi aciyor, agzimda parlayan disler, ve fade out! yedigim dayagin detaylarini veremeyecegim; zira annem de bu yaziyi okuyabilir :)








annem ozur dilerim, gercekten. su kadar komedyenlige ragmen hala beni seviyorsan bu zaten cok yuce bir insan oldugunun kanitidir. ki bu en masum anim. daha hastanelerden, yara berelerden, delik ensemden hic bahsetmedim.



herkesin annesi elbette kutsaldir. ama annemizi secme hakkimiz olsaydi yine seni secerdim ifotum. seni cok ama cok seviyorum. belki sana bir orkide alamadim; ama onun yerine sana "hastayim, biraz odamda uzanayim" deyip senden trip yemeyi goze alarak bunlari yazdim. umarim begenirsin.